‘İç güvenlik’ terörü ve bu daha başlangıç
Fotoğraf: Envato
Bundan 5-6 yıl kadar önceydi. Evrensel gazetesi olarak, Hayat Televizyonu ile birlikte Dolapdere’deki binamızdaydık. Bir gün kapımızın önünde bir hareketlilik olmuştu ve ben de diğer arkadaşlarımızla birlikte kapıya çıkmıştım.
Yan tarafımızdaki komşumuz olan yayınevine icra gelmişti ve o sırada yayınevi çalışanlarının bilgisayarlarını icradan kurtarmak için bizim gazete binasına soktuğu iddiasıyla polis içeri girmek istiyordu. Polise, ellerinde savcılık kararı olmadan gazetemize bu şekilde bir baskın havası ile giremeyeceklerini söyledik. O arada yeni bir ekip ve yunus diye adlandırılan motosikletli polisler de geldi. Bizler, bir meşru müdafaa olarak sözlü tartışmalarla polisin binamıza girmesini engellemeye çalışırken, onlar arkadaşlarımızı çekiştirerek gözaltına almaya çalışıyorlardı. Olay büyüdü. Polise mukavemetten davalık olduk.
Gözaltına alınan arkadaşlarımız vardı ve ben de bunun üzerine polislerle birlikte, onların araçlarıyla karakola gittim. Yolda polislerden biri ısrarla, bir arkadaşımızın belindeki silahı tutarak almaya çalıştığını iddia ediyordu. Ben de, olay anında orada olduğumu, böyle bir şeyin asla söz konusu olmadığını belirterek itiraz ettim ve “Siz Hürriyet gazetesinin kapısına böyle dayanabilir misiniz?” dedim. Aldığım yanıt şu oldu: “Ohoo biz generalleri evinden alıyoruz.”
Ardından dava süreci başladı. Avukatlarımız polislerin iddia ettiği gibi, silahlarını almaya çalışma gibi bir durumun söz konusu olmadığını, bunun olması halinde silahta parmak izi bulunması gerektiğini hatırlattılar. Polisler bu savunma karşısında bocalayıp, olayın sıcaklığı ile parmak izi almayı unuttuklarını öne sürdüler. Delil üretme tezgahları böylelikle boşa düştü. Bununla suçlanan arkadaşlarımız da beraat etti.
Uzun yıllardır da gazeteci olarak pek çok önemli davayı izlerim. Yargılananların arasında gazetecilerin de olduğu birçok davada hukuki hiçbir değeri olmayacak uydurma delillerin, uygun siyasal konjonktürlerde nasıl da cezanın kanıtlarına dönüştüğüne bizzat tanıklık ettim. O siyasi konjonktür değişince de o deliller hükümsüz sayılarak çöp tenekesine atıldı.
Türkiye’nin iktidar pratiklerinin deneyimi bize ‘İç Güvenlik Paketi’ olarak bilinen, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın yasalaşmasıyla neler yaşayacağımızı çok açık söylüyordu. Polislerin, yeni konjonktüre göre, iktidarın ‘siyasi av alanlarına’ uygun olarak, yandaş savcıların yardımıyla nasıl deliller üreteceklerini hep birlikte görecektik.
Öyle de oldu. Bunun en ciddi örneğini 1 Mayıs’ta yaşadık. Polisin, İstanbul’da 1 Mayıs kutlamalarını engellemek için terör estirmesinin ardından gözaltına alınanlardan 19’u tutuklandı.
Gözaltına alınanların hukuki süreçlerini takip eden avukatlardan, gazetemizin de avukatı ve yazarı Devrim Avcı, 1 Mayıs’ta gözaltı alınanların tutuklanması için, İç Güvenlik Paketi’nin yasalaşması sürecinde Hükümet sözcülerinin baş vurduğu tüm argümanların devreye sokulduğuna tanıklık ettiklerini söyledi.
Gözaltına alınan Eğitim Sen üyeleriyle ilgili olarak başvurdukları Bakırköy Nöbetçi Savcısından “Bizim yetkimiz yok, valilik bakıyor” yanıtını aldıklarını söyleyen Avcı, bunun üzerine “Söz konusu olan CMK’ye dayalı adli bir işlemdir ve sizin sorumluluğunuzdadır” diyerek dilekçe yazdıklarını belirti. Bunun sonrasında savcı tarafından emniyete yönlendirilmişler. Avukat Devrim Avcı, gözaltına alınanların tutuklanması için, “Çantasında şu vardı. Ağzı yüzü bağlıydı gibi gerekçelerle suç üretilmeye çalışıldığını gördük” dedi.
Savcıların, 1 Mayıs’ta gözaltına alınanlar ili ilgili olarak kendileri ile görüşmek isteyen avukatları “Çıkın dışarı ulan” diyerek odasından kovduğu, gözaltına alınanların ifadelerine katılmak isteyen avukatların Çağlayan’daki İstanbul Adliyesinde polisin saldırısına uğradığı günlerdeyiz.
Bugün 1 Mayıs gözaltıları sırasında yaşanan hukuksuzlukları örnekleriyle gazetemizin manşetine taşıdık.
Tüm bunlar İç Güvenlik Yasası’nın daha ilk pratikleri. Yani bu daha başlangıç.
7 Haziran’da HDP’nin barajı aşması, bu pervasızlığı durdurmak yönünde bir adım olacağı için de önemli.
- Diyarbakır notları: Seçim öncesi gelip ‘Ser sera, ser çava’ demeyin 16 Aralık 2024 04:52
- Kürt meselesinde bir ihtimal daha olmalı 13 Aralık 2024 04:57
- Sınırımızdaki yeni Afganistan ve kaostan rant devşirmek 09 Aralık 2024 07:00
- Geniş atılan ağda çıkışı aramak... 02 Aralık 2024 06:55
- Türkiye zor bir değişimin ağır sancılarını yaşıyor 25 Kasım 2024 06:35
- Ebedi barış mümkün mü? 18 Kasım 2024 04:23
- İki güncel rapor eşliğinde Kürt meselesini tartışmaya devam 11 Kasım 2024 04:47
- 'Çöle çevirdikleri yere barış geldiğini söylüyorlar' 06 Kasım 2024 05:33
- Bir siyaset olarak 'terörle mücadele' 04 Kasım 2024 07:07
- Erdoğan’ın Mevlana vurgusunun hikmeti ne olabilir? 31 Ekim 2024 08:07
- Mayınlı bir süreç 28 Ekim 2024 05:10
- Yenidoğan çetesi: Çürümenin ekonomi politiği 21 Ekim 2024 05:00